Biri kalkıp durduk yere size “The Beatles üyeleri dünyanın en kötü müzisyenleridir.” diyor. “Ne diyor bu hayvan?” demez misiniz? Arkasından da “Marlon Brando, Marvin Gaye ile beraber oldu.” dese kişinin iyice contayı sıyırdığını düşünürsünüz. Ya da düşünmezsiniz çünkü çoğunuz Marvin Gaye’in kim olduğunu bilmiyor. “Olabilir.” diyip geçen olabilir elbette, Marvin Gaye’in babası da karısının kıyafetlerini giyip dolaşıyordu. Peki aynı kişi Michael Jackson’ın çoğu şarkısının çalıntı olduğunu belirtse mesela… Her neyse lafı getirmek istediğim yer şu: Tüm bu lakırdı yarım asır Amerika’yı ve dolayısıyla tüm dünyayı etkileyen müzik tarihini değiştirmiş bir adamın ağzından çıktığı zaman insan bir durup düşünüyor. Caz müzisyeni, aranjör, yönetici, film müziği bestecisi, tarihin en büyük pop albümünün yapımcısı, girişimci, medya patronu, film ve TV yapımcısı ve büyük bir hayırsever. Emmy, Grammy, Oscar ve Tony’i en az bir kere kazanmış bir efsane. (Britney Spears ve Georg Solti’den sonra dünyanın en çok Grammy kazanan müzisyeni.) Ay’da çalınan ilk şarkıyı, Frak Sinatra’nın Fly Me To The Moon’unu düzenleyen, 19 yaşında Lionel Hampton ile çalışırken taa 1953’te Eisenhower’ın başkanlık yemin töreninde trompet çalan, Nazilere yakınlığıyla bilinen yönetmen Leni Riefenstahl’ın Goebbels’in sevgilisi olduğunu iddia edecek kadar onu yakından tanıyan, Picasso ile devamlı aynı restoranda yemek yiyen, Charles Manson’ın müritleri tarafından evinde katledilen Sharon Tate ile o gece şans eseri buluşmayan, Tupac Shakur’la oldukça yakın, Klaus Kinski’nin kızı Nastassja Kinski ile 4 sene yaşamış biri. Bu şekilde yazınca tüm bu isimlerle beraber düşünüldüğünde zaman yolculuğuna çıkmış gibi duran, geçtiğimiz pazar günü 3 Kasım 2024 tarihinde Los Angeles’ın Bel-Air bölgesindeki evinde 91 yaşında ölen Quincy Jones’un büyüklüğünün nereden geldiğini, ansikloedik bilgi vermeden yazmaya çalışacağım.
QUINCY JONES NEDEN EFSANEYDİ?
Quincy Jones Michael Jackson’a yaptığı Off The Wall, Bad ve Thriller albümlerinden ziyade bir sürü müzik tarzını ve müzisyeni bir araya getirdiği, bazı müzik türlerinin yayılmasında etkin bir rol oynadığı için efsane oldu. Off The Wall, Bad ve Thriller’ın ırkçılığın tavan yaptığı o günlerde hem siyah hem beyazlara hitap eden ilk albümler olduğunu unutmadan konuya girelim.
Örneğin Count Basie ve orkestrasını Frank Sinatra’nın en iyi albümlerinden biri olan Sinatra at the Sands’te kullanıyor. Qwest adında bir şirket kurup. rock grubu New Order, avangart saksafoncu Sonny Simmons ve gospelci Andraé Crouch gibi birbirleriyle alakası olmayan isimleri şirketin çatısı altında topluyor. İlk yayın da George Benson efsanesi Give Me The Night. Bruce Springsteen, Stevie Wonder, Bob Dylan, Diana Ross gibi bir sürü ismi We Are The World için bir araya getiriyor. Oradan Steven Spielberg’in romandan uyarladığı The Color Purple’ına yapımcı olup filmin müziklerini de aradan çıkartıyor. 80’lerin sonunda yaptığı Back on The Block albümünde Ice-T ile Ella Fitzgerald gibi yine alakasız isimleri görüyoruz. Qwest’i bir multimedya şirketine dönüştürerek hiphop dergisi Vibe’ı çıkartıyor, yüksek çözünürlüklü caz konserleri ve belgeseller yayınlıyor. Efsanevi 1991 Montreux Caz Festivali’nde Miles Davis ile Gil Evans’ı yeniden buluşturuyor. Eski şarkılarını yeniden yorumladığı Soul Bossa Nostra’da Snoop Dogg, T-Pain ve Amy Winehouse gibi isimleri bir potada eritiyor.
Ölümüyle yarıda kalan bazı projelerine bakarsak konu daha net anlaşılacaktır: Afrika kökenli olduğu söylenen Alexander Puşkin’in hayatı hakkında bir film projesi, siyahi müziğin kökenleriyle ilgili bir Cirque du Soleil gösterisi, Sammy Davis Jr. hakkında bir müzikal, Brezilya karnavalları hakkında bir film…
Quincy Jones’un son yıllarını Stcokholm’de özel bir hastanede Nobel ödüllü doktorlar arasında geçirdiği biliniyor. Bir röportajında doktorların kendisine 110 yaşına kadar yaşayabileceğini söylediği bilgisi de var. Menajeri ölüm sebebi ile ilgili bir açıklama yapmadı. Gerçekten merak ediyorum, zamanda yolculuk yapıyormuş gibi duran Quincy Jones neden öldü?