Neredeyse bir haftadır, Kemal Sunal ile ilgili Twitter’dan yapılan bir paylaşım üzerine yazılan yorumları ve çıkan haberleri okuyoruz.
Olabilir tabii, bu hayatta her şey mümkündür. Düşünelim mesela şimdi ben bu konuya bir anda nereden geldim, neden geldim, nasıl geldim? Bunu izaha gerek var mı? Gördünüz, geldim yazdım. Ama yazmamış da olabilirdim. Yazmışsam yazmışımdır. Yazmamışsam yazmamışımdır. Görünen köy uzakta değildir. Buraya yazdım da sonradan yazmadım da demedim? Özetle bunlar birtakım uydurma laflardır.
Ben bir kişinin sinemayla ilgili görüşünü dikkate almadan önce o kişide sinemayla ilgili bir eğitim, akademik çalışma, yayımlanmış bir eser ya da hepsinden önemlisi sektör deneyimi arıyorum. Çünkü dört bir yanımız çok film izlediği için sinemadan anladığını sanan insanlarla çevrili.
Kemal Sunal her şeyden önce, ülkenin en çalkantılı dönemlerinde çekilmiş Şabanoğlu Şaban filminde Türk askerini oynama cesaretini göstererek bir ilke imza atmıştır.
Ayrıca kendisiyle ilgili yüksek lisans tezi yazarak okumanın yaşının olmadığını gösteren örnek bir insandır. Sinemayla ilgili iki yüksek lisans tezi yazmış biri olarak; bırakıyorum çalışmasında hangi problemi ele alıp hangi sonuca vardığını, ben daha önce dünyada kendisi hakkında tez yazan ünlü bir oyuncu duymadım.
Peki o kadar konuştuk, sahi onun filmleri neden bu kadar çok seviliyor? Neden evde gizli gizli izleyip sonra kendi aranızda burun kıvırıyorsunuz? Bu soruyu cevaplamak için kısık gözlerle uzaklara dalmaya gerek yok. Cevabı çok basit: Filmleri komik olduğu için… Toplumun dışladığı ama aslında oldukça kurnaz ve şanslı olan Şaban karakteriyle özdeşim kurduğumuz için… Beğenmediğimiz hayatımızı bir iki saatliğine de olsa değiştirip bizim yerimize hep mutlu sona ulaştığı için…
Ayrıca elinizi vicdanınıza koyup cevap verin, tiyatroyu bırakmayıp Shakespeare‘in oyunlarında sahneye çıksaydı bu kadar sever miydiniz?
ZORBA VE UYKU
Geçtiğimiz ay düzenlenen İstanbul Uluslararası Opera Festivali’nde Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen Nikos Kazancakis’in ölümsüz romanı Zorba, 1 Ağustos’ta Bodrum Uluslararası Bale Festivali’nin de açılışını yaptı.
Zorba taşçıdır, seyyar satıcıdır, çömlekçidir, leblebicidir, çingenedir, kaçaktır. Çok şeyler yapmış, çok şeyler görmüş ve çekmiştir. İnsanların canavar olduğunu düşünür. Aradaki uzaklığı korumamızı ister. Her şeyi her gün ilk kez görür. Her an ölecekmiş gibi davranır. Kendisini görünüşü yüzünden ihtiyar bulanlara şaşırır. Zorba hayatı sevmeyi ve ölümden korkmamayı öğretir. Zorba santur çalar, dans eder. Müzik onun kurtuluşudur. Yediği yemeği bile keyfe dönüştürür. Zorba metafiziğe karşıdır, toprağına bağlıdır. Savaşçıdır. Kendisiyle alay edebilendir. Gülüşü güven verir. Etik değerleri vardır. Çok hata yapmış ama yaptıklarından ders çıkarmıştır. Sanatın, güzellik aşkının, saflık ve kederin ne olduğunu ondan öğrenebiliriz.
Zorba’nın hikayesini ve yaşam felsefesini gösteriye gidenler anladı mı bilmiyorum. Ankara Devlet Opera ve Balesi romanı okuduğumuzu ya da en azından filmini izlediğimizi varsayarak bir gösteri hazırlamış. Ben Zorba’nın okuluna yeniden girmek ve hikayesini yeniden hatırlamak istiyordum ama karşıma oradan oraya dans eden bir grup insan çıkınca biraz zorladım kendimi sonra da üzerinize afiyet koltuğun da verdiği rahatlıkla gözüm açık istemsizce bir güzel uyumuşum. Rüyamda da sahnedeki Zorba’dan etkilenmiş olacağım ki takma bıyığımla lisenin folklor ekibindeydim, anlı şanlı döktürüyordum.