Ve Eşek Meleği Gördü

Ülkemize ilk 2001 yılında geldi. O tarihe kadar hep son anda bizi ekiyordu. Aylardan temmuzdu. Sahnede çok gergindi. Çünkü aynı otelde kaldığı, aynı yerde ondan iki gün sonra sahne alacak eski sevgilisi kendisini sahnede yan taraftan izliyordu.

Konserin encore bölümünde sıra eskiden beraber düet yaptıkları şarkıya geldi. Grubuna bir bakış attı, şarkıyı tek başına seslendirdi.

Çoktan kendi grubundaki gitaristle çıkmaya başlayan eski sevgilinin beklediği olmamış, o sinirle Açıkhava’yı terk etmişti.

2004’te Türkiye’ye yine geldi. Bu sefer de bazı teknik sorunlar peşini bırakmadı. Seyirci bütüne bakıldığında mest olmuştu ama onun canı sıkılmıştı bir kere. Sahneye veda ederken “2 sene sonra görüşürüz.” dedi. Çünkü İstanbul’un çok daha güzel bir konsere layık olduğunu düşünüyordu.

Punk rock’ın mürekkep balığı Nick Cave, belki 2 sene sonra gelemedi ama geçtiğimiz salı günü KüçükÇiftlik Park’ta Türk seyircisine olan borcunu 14 sene sonra fazlasıyla ödedi.

Grubu The Bad Seeds ile beraber eski yeni ne varsa ortaya döktü. 2001’deki gibi sakallı değildi. (Bir de bıyıklı evresi var Ron Jeremy’e benzediği.) Ütülü takım elbisesi, yüz metreden parlayan rugan ayakkabıları, altın kolyesiyle cebinde edebiyat, din, iman, kan, aşk namına ne varsa üstümüze boşalttı. En Birthday Party haliyle bol bol yere tükürmeyi, küfür etmeyi, mikrofonları fırlatmayı, nota sehpasını tekmelemeyi de ihmal etmedi. Punk döneminin heyecanını 60 yaşının baharında önümüze kadar getirdi.

Önümüze derken laf değil. Garip enerjisiyle kalabalığın arasına girdi, yanımdan geçti. Erkin Koray’ı andırıyordu, biraz da Jacques Brel.

Yaydığı enerjiden grubu The Bad Seeds’e (Kötü Tohumlar) zaman ayıramadık. The Bad Seeds, Karanlıklar Kralı’nı (60 yaşındaki adama Prens demeyelim) konser boyunca hatasız besleyip durdu. Sahnede artık grubun eski üyeleri Mick Harvey ve Blixa Bargeld gibi flaş isimler yoktu ama zaten onlara gerek de yoktu. İnsanın bir yaştan sonra yanında ve sahnesinde Warren Ellis gibi bir dostu varsa provalarda uyuzluk yapan, fındık lahmacuna bile sinirlenen insanlara hayatında yeri kalmıyor sanırım. Hem bilir misiniz, Warren Ellis Avustralya’da yaşayan Türk dostunun babaannesi sayesinde yemeklerimizin adını ezbere biliyor. İşte onu daha çok sevmemiz için bir başka haklı neden!

İlk gelişinde Papa Won’t Leave You, Henry unutulmamıştı, bu sefer akla yazılan bence The Weeping Song oldu. 2004’te bir şarkısının uzunluğundan yakınıp unutmuştu, bu sefer iki saniyeliğine de olsa benzer bir durum yaşandı, kendisine bir ‘No’ çekip devam etti, nazar boncuğu olarak kaldı.

Mor ışıklandırma, dev ekranda eş zamanlı yer alan görüntüler muhteşemdi.

Konserin en ilginç anlarından birisi de Nick Cave’in sahneye konserin başında bir adamı çıkartmasıyla gelişti. “Is that real?” (Bu gerçek mi?) diye Nick Cave’e iki kere yakaran kişi sanırım İranlıymış. Adam sahnede diz çöküp Nick Cave’in elini öpmeye başladı. Aklıma benzetmek gibi olmasın ama haliyle sanatçının dilimize Ve Eşek Meleği Gördü şeklinde çevrilen And the Ass Saw the Angel adlı romanı geldi.

HAFTANIN KEŞİFLERİ

-2002’de İstanbul’da I Feel Like Nick Cave adında bir fanzin çıkmıştı. Goth, nu-metal ağırlıklı fanzinde yeni yerli gruplarla ilgili bilgiler vardı. Akıbeti ne oldu bilinmez.

– Nick Cave konserinden önce İstanbul Modern’de sanatçının oynadığı, senarist olarak yer aldığı, müziğini yaptığı filmler gösterildi. Ama unutulan bir film vardı. O da Nick Cave’in çok sevdiği, küçükken babasının izlettiği WalkaboutNicholas Roeg’in yönettiği çölde geçen ve ilkel yaşamı yücelten bu filmi Nick Cave’in anavatanı Avustralya’da izlemeyen yoktur.

– 25 Haziran’daki Massive Attack konseri 25. İstanbul Caz Festivali dolayısıyla arada kaynadı. Bristol sound’un en özgün gruplarından biri olan Massive Attack 1997 yılında Harbiye Açıkhava’da verdiği konserde seyircilerle minder savaşı yaparak yeni bir akım başlatmıştı.

– Melody NelsonBrigitte BardotGreta Garbo’nun karışımı olan ismiyle ilgili kendimizce şaka yaparken Melody Gardot’u da arada kaynatıp unutmuşuz. Kendisi 25. İstanbul Caz Festivali’nin en tatlı sürprizlerinden biriydi. UNIQ İstanbul’daki Volkswagen Arena’ya giden güvendiğim isimler, sanatçının kadife sesiyle büyülendiklerini söylüyor.

25. İstanbul Caz Festivali kapsamında grubu 43,75 ile sahne alan Taner Öngür, yıllar önce, David Bowie’nin plak şirketinin Almanya’daki uzantısının ülkede çıkan demoları sanatçının adına tescil ettirdiğini açıklamıştı. Bu hikayeyi kendisine bir arkadaşı anlatmış. Nick Cave’in rock tarihini “ondan önce ondan sonra” diye ayırdığı David Bowie’nin, hırsızlıkla suçlandığı bir durum var yani ortada. Taner Öngür yine bir röportajında eskilerden bahsederken Fikret Kızılok Tehlikeli Madde’nin gitarcısı olarak Siret Yurtsever’in adını vermişti. Halbuki Fikret Kızılok kısa süreliğine grupta yer alan Siret Yurtsever’i kendisi sahnede konuşurken arkada gitarla oynadığı için çıktıkları Anadolu turnesinin ilk günlerinde İstanbul’a geri yollamıştı. Tehlikeli Madde’nin çekirdek kadrosunda bir gitarist vardır, o da Erkin Koray Yeraltı Dörtlüsü’nün eski üyesi olan babamdır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir